DNA ve Kalp Üzerine
Doğduğumuz anda vücudumuzdaki deoksiribonükleik asit yani DNA kim olduğumuz ve gelecekte kim olacağımız bilgisini taşır. Mesela göz rengimizin maviden elaya döneceğini ya da boyumuzun 50 santimetreden 1.7 metreye ulaşacağını ve hayatımızda daha bir çok değişimleri belirtir.
Birçok insan yanlış bilgi sonucu DNA’nın kim olduğumuz veya olacağımız bilgisinin tek belirleyicisi olduğuna inanır. Ancak bilim adamları yıllardır sürdürdükleri araştırmalarla genetik belirleyiciliğin artık yetersiz bir teori olduğunu anlamış bulunuyorlar.
Epigenetik, biyolojik sistemlerin gelişiminin, işleyişinin ve evriminin, hücreler arası, çevresel ve enerjetik etkiler gibi DNA dizisinin dışındaki güçler tarafından nasıl etkilendiğini çalışan bilim dalıdır.
1950’lerden bu yana bilim adamları epigenetik etkinin gelişimimizde oldukça önemli olduğunu kabul ediyorlar. Epi – Yunanca “ötesinde” – genetik kelimesiyle birleştiğinde aslında “genetikten daha fazlası” anlamına geliyor. Buradaki “daha fazlası” ile günümüzde çoğunlukla çevre koşulları kastedilmektedir. Dolayısıyla genetik kodumuz ve içinde geliştiğimiz ve büyüdüğümüz çevre bizim kim olduğumuzu belirliyor.
Araştırmacıların yaptığı çalışmalar epigenetiğin DNA’dan daha fazlasını barındırdığını gösteriyor. Yaşadığımız yerler, içinde bulunduğumuz iklim, tüm ayrıntılar ve hayatın tüm zorluklarını da içeriyor.
HeartMath, her gün niyetlerimizin, hislerimizin ve düşüncelerimizin kim ve ne olduğumuz üzerine etkilerini temel model alarak ilerlemeyi kendine hedef alıyor. Geçtiğimiz yirmi yıl sürecinde gerçekleştirilen araştırmalar, birisine karşı hissettiğimiz takdir, şükran ve sevgi gibi faktörlerin veya hissettiğimiz öfke ya da kızgınlıklarında her bir bireyin DNA’sını etkileyip değiştirdiğini gösteriyor.
Kök hücre biyoloğu ve çok satan yazarlardan Dr. Bruce Lipton, genetik belirleyicilik ile epigenetik arasındaki ayrımın önemli olduğunu söylüyor.
Superconsciousness adlı bir dergiye verdiği röportajda “Bu ikisi arasındaki fark önemlidir, çünkü genetik belirleyicilik olarak bilinen temel inanç aslında fiziksel, fizyolojik ve duygusal davranışlarımız olarak tanımlanan hayatlarımızın genetik kodlarımız tarafından kontrol edildiğini söylüyor. Bu durum insanları kurban yerine koyuyor. Yani, eğer genler, yaşam fonksiyonlarımızı yönetiyorsa, yaşamlarımızda bizim değiştiremeyeceğimiz şeyler tarafından yönetiliyor demektir. Ailede gelişen rahatsızlıkların ve hastalıkların, bu özelliklerle ilgili genlerin taşınması demek oluyor ki bu da yine kurban bilincine bizi itiyor. Laboratuvar çalışmaları bunun böyle olmadığını kanıtladı. ”
İstikrarlı Quantum Besinleri Diyeti
HeartMath web sitesinde der ki “öfke, gerginlik, hoşnutsuzluk veya nefret gibi negatif duygulara sahip olduğumuzda veya ‘işimden nefret ediyorum’, ‘onu, bunu sevmiyorum’ ya da ‘o kim olduğunu sanıyor?’ gibi negatif düşüncelere sahip olduğumuzda strese gireriz ve enerji rezervlerimiz buralara akar.” Bu da enerji rezervlerimizin bir bölümünün karmaşık biyolojik sistemlerimizi yenilemek, tamir etmek ve yaşamımızı idame ettirmek için sürdürmek yerine stresle yüzleşip negatif düşünceler ve hisler oluştururuz.
“Buna karşın, kalbimizin gücünü aktive ettiğimizde ve niyetimizle şükür, şefkat ve sevgi gibi samimi duyguları açığa çıkardığımızda, kalbimizin elektrik enerjisinin bizim için çalışmasını sağlamış oluruz. Bilinçli olarak negatif yerine temel bir kalp hissini seçtiğimizde stresin bedenimize verdiği zarar ve tükenmişlik yerine mental, fiziksel ve duygusal olarak yenileniriz. Bunu ne kadar çok yaparsak o kadar daha fazla stresi ve enerji tüketen durumları engellemiş ve uzaklaştırmış oluruz. Kalpten hissedilen olumlu duygular enerji sistemlerimizi güçlendirir ve hücresel düzeyde bedenimizi besler. HeartMath’de biz buna duyguların quantum besinleri diyoruz.”
Yani kısacası kötü bir gün geçirirken, sevdiğimiz bir insanın hastalığı gibi zor bir süreçten geçerken veya finansal sıkıntılarla baş etmeye çalışırken, aslında en alt hücre seviyesine kadar bedenimizi etkileyebiliriz, sadece bilinçli olarak olumlu düşünceleri düşünüp olumlu duygulara odaklanmak yeterli.
Niyet ile DNA’yı değiştirmek
Maksatlı düşünce ve duyguların gücü HeartMath teorisinin de ötesine geçmektedir. Bir çalışmada araştırmacılar bu fikri test edip gerçekliğini kanıtladılar.
HeartMath araştırmacıları DNA ipliklerinin fiziksel yönlerinin insanın niyetiyle etkilenebileceğini gösterdiler. Kalp-Odaklı Niyet ile DNA Yapısının Değişimi makalesinde (McCraty, Atkinson, Tomasino - 2003) bu deneyi ve sonuçlarını açıklıyor.
Bu örnekte, üç DNA örneğine sahip birisinin kalp uyumluluğu oluşturması isteniyor, yani mental, duygusal ve fiziksel denge ve uyum. HeartMath’in tekniğini kullanarak kalp nefesi ve olumlu duygulara odaklanıyor. Bu birey, verilen yönlendirmelere uyduğunda kendi niyetiyle aynı anda üç DNA örneğinden ikisini çözüyor, bir tanesi değişmiyor.
Deney DNA molekülünün istendiğinde değiştirilebileceği hipotezini destekleyen kanıtlar ve sonuçlar ortaya koyuyor. Veriler gösteriyor ki, bireyler kalp-odaklı, sevgi dolu bir halde ve fizyolojik işlevlerini daha uyumlu bir halde gerçekleştirdiklerinde DNA yapısını değiştirebilme yeteneğine sahipler.
Daha yüksek oranlarda kalp uyumluluğu sergileyenler, aynı zamanda niyetleri ile DNA’larını da değiştirebiliyorlar. Daha az kalp uyumluluğu gösteren kontrol grubunun ise DNA yapısını değiştiremedikleri gözlemlenmiş.
Kalp Zekası: Birleştirici Unsur
Bireylerin DNA’ları üzerindeki etkileri ve kontrolleri hakkında HeartMath kurucusu Doc Childre diyor ki “enerjetik bağ veya bilgi eşleşmesi ile DNA hücrelerinde değişim gerçekleşiyor. Üst boyuttaki bilginin fiziki insan sisteminde (DNA dahil) oluşan bilgi için kalp kilit rol görüyor ve kalbin olumlu duygular hissetmesi bu deneyimi arttırıyor.”
Daha güçlü manyetik alan üreten kalp, üst boyutlardaki yapıyı ve insan bedenindeki sistemleri birbirine bağlıyor. Doc Childre diyor ki, “Kalp uyumluluğunu sürdürebilenler üst boyutlardaki yapılarla uyumluluklarını artırıp DNA’larında daha fazla değişim yaratabilirler.”
Kaynak: https://www.heartmath.org/articles-of-the-heart/personal-development/you-can-change-your-dna/
Comentarios